FOTOSENTEZİN TARİHÇESİ
Aristoteles (Aristo)
Bitkilerin yeşillenmesi için güneş ışığının gerekli olduğunu
göstermiştir.
Jan Baptist van Helmont
17. yüzyılda, bitkisel materyal sentezi ile ilk araştırmaları yapmıştır. Araştırmacı 2,5 kg. ağırlığındaki bir söğüt fidanını içinde 100 kg. toprak bulunan bir saksıya dikmiş ve bunu 5 yıl süresince sadece yağmur suyuyla sulamıştır. Süre sonunda fidan 85 kg'lık bir ağaç olmuştur. Deneme sonunda toprak kuru ağırlığı 99,994 kg. olarak belirlenmiştir. Aradaki 50 gramlık fark deney hatası olarak kabul edilmiş ve bitki ağırlığında oluşan 82,5 kg'lık madde artışının yalnız sudan kaynaklandığı kanısına varmıştır.
Joseph Priestley
İlk kez 1771 yılında,
bitkiler tarafından dışarı verilen oksijenin hayvanlar tarafından kirletilen
havayı temizlediği fikrini ortaya atmıştır.
Jan Ingenhousz
1779’da havanın temizlenmesinin yeşil bitkiler tarafından ışıkta yapıldığını açıklamıştır.
Fotosentezde klorofilin önemini vurgulamıştır.
Jean Senebier
1782 yılında yeşil bitkilerin havaya O2 vermesinin CO2 almalarına ve bitkiler tarafından meydana getirilen O2 miktarının tamamen ortamda varolan CO2 miktarına bağlı olduğunu göstermiştir.
Nicolas-Théodore de Saussure
1804 yılında fotosentez esnasında eşit hacimde CO2 ve O2 alış verişi olduğu, buna benzer eşit hacimde bir gaz alış verişinin solunum esnasında da meydana geldiğini ileri sürmüştür. Bitkilerde biri ışıkta diğeri karanlıkta gelişen iki tip gaz alışverişi olduğunu, ışıkta CO2 alınımı ve O2 açığa çıkmasının ancak bitkinin yeşil kısımlarında olabildiğini göstermiştir. Ayrıca fotosentezde suyun rolüne dikkat çekmiştir.
Justus von Liebig
1840 yılında,
CO2'in bitkiler için C kaynağı
olduğunu vurgulamıştır.
Robert Mayer
1842 yılında, ışığın enerji içerdiğini, canlılar tarafından kullanılan enerji kaynağının güneş ışığı olduğunu ve fotosentezde bitkinin yakaladığı güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürdüğünü belirtmiştir.
Theoder Wilhelm Engelmann
1880 yılında fotosentezde ortama O2 verilmesinin kloroplastlarca sağlandığını
ortaya koymuştur.
Frederick Frost Blackman
1905'de fotosentezin yalnızca fotokimyasal bir olay değil aynı zamanda biyokimyasal bir olay olduğunu ileri sürerek, olayın ışık gerektirmeyen bir karanlık reaksiyon safhası olduğunu da vurgulamıştır.
Richard Martin Willstätter
ve Arthur Stoll
1918 yılında CO2, H2O ve ışık altında
meydana gelen ilk ürünün
CH2O ve O2 olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Robert Hill
1937 yılında fotosentezin ışık reaksiyonu üzerinde çalışarak ortamda ışık, su ve uygun bir hidrojen yakalayıcısı bulunduğunda, izole kloroplastların bile ortamda CO2 olmadan O2 oluşturabildiklerini görmüştür. Ayrıca yapraklarda doğal bir hidrojen yakalayıcısı maddenin bulunduğunu ortaya koymuştur. Bugünkü bilgilere göre bu maddeler Ferrodoksin ve NADP+'dır. Hill reaksiyonu adını verdiği bir denklemle olayı açıklamıştır. Reaksiyon, fotosentezde O2'nin ışık reaksiyonlarında oluştuğu ve bunun kökeninin CO2 değil de H2O olduğunu göstermesi yönünden önemlidir.
Melvin Calvin ve arkadaşları
(1954-1961) Fotosentezin karanlık reaksiyonları üzerinde çalışmış olaydaki karbon metabolizmasını tüm ayrıntılarıyla açıklamışlardır. Bunun üzerine Calvin'e Nobel Ödülü verilmiştir.
Marshall Davidson Hatch ve C. R. Slack
1966 yılında bazı bitkilerde fotosentezin karanlık reaksiyonlarında oluşan ilk kararlı ürünün 3C değil de 4C olduğunu bulmuşlar ve söz konusu bitkilerin tamamen farklı bir C metabolizması olduğunu göstermişlerdir.
Otto Warburg
Yirminci yüzyılın başlarında tek hücreli yeşil su yosunlarında (Chlorella vulgaris) fotosentezle ilgili araştırmalar yapmıştır.